Birleşik Krallık’ta hayvancılık sektörü, iklim politikalarının hedef tahtasında. Metan salınımını azaltmak için önerilen keskin adımlar, hem çiftçilerin hem de ekoloji uzmanlarının tepkisini çekti. Birleşik Krallık hükümetinin iklim danışmanları, ülkedeki sığır ve koyun sayısında büyük çaplı bir azaltma yapılması gerektiğini öne sürdü. Bu önerinin amacı, toplam metan salınımını düşürmek olarak açıklandı. Yetkililer kitlesel bir itlaf planlanmadığını söylese de çiftçiler bunun hayvan sayısını azaltmaya yönelik daha geniş bir baskının parçası olduğundan endişe etti. Bu kaygı, geleneksel otlatma yöntemlerinin feda edilmesi ve bu yöntemlerin desteklediği hassas ekosistemlerin zarar görmesi ihtimaline dayanıyor. Birleşik Krallık’ın net sıfır hedefleri, Avrupa Komisyonu’nun politikalarından daha ileri bir seviyede bulunuyor. Avrupa Birliği’nde sığır çiftlikleri, gelecek yıla kadar düzenleyici hedefler dışında kalmaya devam ediyor. Şubat ayında Birleşik Krallık’ın bağımsız iklim eylem danışmanı olan ve hükümet politikalarında güçlü etkisi bulunan İklim Değişikliği Komitesi (CCC), sera gazı salınımlarını azaltmak amacıyla 2040 yılına kadar sığır ve koyun sayısında yüzde 27’lik bir azalma önerdi. Birleşik Krallık hükümetine göre tarım sektörü, ülkenin yerel metan salınımlarının en büyük kaynağı durumunda ve toplam salınımların yüzde 49’unu oluşturuyor. Bu miktarın yaklaşık yüzde 85’i, sığırlar ve diğer geviş getiren hayvanlardan, ağırlıklı olarak geğirme yoluyla, bir kısmı da gaz çıkarma ile atmosfere salınıyor. Lordlar Kamarası Çevre ve İklim Değişikliği Komitesi’nin 2024 raporunda yer alan önerilerden biri de “geviş getiren hayvan sayısını azaltmak, bunu beslenme alışkanlıklarındaki değişim ve gıda israfının azaltılması ile desteklemek” olmuştu. Çiftçilerin tepkisi ve otlatma gerçeği Britanya’daki çoğu hayvancılık işletmesi, çimen bazlı sistemlerle çalışıyor ve bu çiftlikler, çitler ve taş duvarlarla bölünmüş açık alanlarda otlayan koyun ve sığırların oluşturduğu ikonik kır manzarasının bir parçası. Dördüncü kuşak kiracı çiftçi ve Farmers to Action tarımsal haklar kampanyası üyesi olan Alan Hughes, geniş kapsamlı net sıfır hedeflerinin otlatmanın ekolojik işlevini göz ardı ettiğini söyledi. Hughes, “Otlatmayı durdurmak tamamen ters bir yaklaşım. Bu durum yangınlara neden olur ve bu yangınlar, otlatma zincirinin yol açtığı CO₂’den çok daha fazlasını açığa çıkarır” dedi. Koyun otlatmasının olmaması durumunda, “koyunlar kuru maddeleri yemez” ve bu kuru maddeler tutuşturmaya hazır hale gelir. “Bu durum, turbalardan ve koyunların yemesi gereken ekinlerden başlayarak yangınları tetikler ve bu da çok büyük miktarda CO₂ salınımına yol açar” diye ekledi. Yangın riskinin yanı sıra Hughes, hayvan sayısının azaltılmasının gıda güvenliğini zedelediğini ve doğal ekosistemleri bozduğunu belirtti. “Yakında karşılaşacağımız en büyük sorun, nüfusumuzu besleyecek kadar proteinimizin olmaması olacak ve bu yüzden böceklere yöneliyorlar” dedi. “Bizi daha ‘az doğal’ üretim yollarına zorlarlarsa, otlatma olmaz, gübre olmaz, toprağın biyoçeşitliliği gelişmez, bu da toprak erozyonuna yol açar. Bu erozyon çölleşmeyi başlatır ya da mecburen sebze ekimine geçilir. Bir tarlayı sebze ekimi için sürdüğünüzde, çim kök yapısını öldürürsünüz. Bu da metan ve karbondioksitin açığa çıkmasına neden olur.” Şubat ayında İklim Değişikliği Komitesi’nin önerilerine karşı çıkan Kiracı Çiftçiler Derneği, Genel Müdür George Dunn’ın açıklamasını hatırlattı: “Çiftlik hayvanı yetiştiricileri, yetiştirdikleri çimlerden, arazilerindeki çitler ve ağaçlardan atmosferden emilen karbonu geri dönüştürüyorlar. Üstelik topraklarında, ülkenin ve dünyanın yararına olacak şekilde kilitlenmiş devasa bir karbon bankasının koruyucuları konumundalar.” Kampanyacılar ve hukuk mücadelesi İklim Değişikliği Komitesi’nin önerileri, 2008 İklim Değişikliği Yasası nedeniyle yasal ve siyasi ağırlık taşıyor. Bu yasa Birleşik Krallık’ı 2050’ye kadar net sıfır hedefine ulaşmaya yasal olarak bağlıyor ve bunu yasaya bağlayan az sayıdaki ülke arasında yer alıyor. Kampanyacılar bu yasayı hükümet eylemlerini zorlamak için kullanıyor. Doğa bilimci ve BBC sunucusu Chris Packham, 2023’te eski Başbakan Rishi Sunak’ın ısı pompası ve elektrikli araç hedeflerini ertelemesini bu yasa ile mahkemeye taşımıştı. Ekim 2024’te, yeni İşçi Partisi hükümeti, önceki yönetimin hukuka aykırı davrandığını kabul edince dava yasal uzlaşma ile sonuçlandı. Packham, ortak kurucusu olduğu Wild Justice grubu ile şimdi de Güneybatı İngiltere’nin Devon bölgesindeki geniş Dartmoor arazilerine odaklanmış durumda ve koyunları biyoçeşitlilik kaybıyla suçluyor. Temmuz ayında The Guardian’da yazdığı köşe yazısında, “Çiftlik hayvanları, özellikle koyunlar, kalan az miktardaki fundalık alanını yok etmeye devam ediyor” ifadelerine yer verdi. Grup, çevre hukuku firması Leigh Day tarafından temsil edilerek, otlatma hakkına sahip yerel çiftçileri temsil eden Dartmoor Commoners’ Council’a karşı, bu kez İklim Değişikliği Yasası değil çevre ve koruma düzenlemeleri kapsamında dava açtı. Koyun yetiştiriciliğini savunan Moorland Association ise, koyunların Dartmoor’da binlerce yıldır otladığını belirtti. “Yaklaşık 3.500 yıldır Dartmoor’da sessizce otluyorlar, Sanayi Devrimi iz bırakmadan çok önce burada idiler. Bugünün çevresel sorunlarını, binlerce yıldır bu topraklarla uyum içinde yaşayan hayvanların sırtına yüklemek adil görünmüyor” açıklamasını yaptı. Avrupa ve ekolojik denge tartışması Avrupa Birliği, şu ana kadar yalnızca en büyük domuz ve kümes hayvanı çiftliklerine bağlayıcı salınım kuralları getirdi. Sığır çiftlikleri ise 2026’da yapılacak resmi değerlendirmeye kadar bu kapsamın dışında kalmaya devam ediyor. La Revue de l'OFCE dergisinde yayımlanan 2023 tarihli bir araştırma, AB’de sera gazı salınımını yüzde 30 azaltmak için sığır sürülerinin yaklaşık 16,3 milyon baş küçülmesi gerektiğini ortaya koydu. Ekolog ve otlak araştırmacısı Pablo Manzano, bu tartışmada ekolojik gerçeklerin göz ardı edilebileceğini dile getirdi. “Hayvancılığa, özellikle yaygın otlatma yapanlara karşı durmak istiyorlar çünkü bunun iklim değişikliğini tetikleyen bir şey olduğunu düşünüyorlar” dedi. Fakat Avrupa’da biyoçeşitliliği korumak için otlayan hayvanların gerekli olduğunu vurguladı. “Ekosistemler üzerinde çalışan insanlar tarafından bu geniş çapta anlaşılmış bir durum” diye ekledi. Manzano, dünya üzerindeki tarihsel yabani otçul popülasyonların, günümüzdeki evcil otçul biyokütlesine benzer seviyelerde olduğunu ve milyonlarca yıldır kadim ekosistemleri dengelemede rol oynadıklarını tespit ettiğini belirtti. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi’nin yönetilen arazileri salınım kaynağı olarak sınıflandırdığını fakat ekolojik dinamikleri dikkate almadığını söyledi. “Doğal haline dönselerdi, bu salınımlar antropojenik olarak kabul edilmemeliydi çünkü bunlar bir ekosistemin doğal salınımlarının parçası” dedi. “Ve bu yalnızca otlatma yapan hayvanlarda değil, örneğin bir sulak alanda pirinç ektiğimizde de oluyor, sulak alanların çok fazla salınımı var ve bu durum pirincin salınımından pek farklı değil.” Hayvan salınımlarını önlemek için bazı politika yapıcılar, geleneksel otlatma yerine yoğunlaştırılmış üretimi çözüm olarak öne çıkarıyor. “Onları yoğunlaştırmak... böylece kilogram başına ürünün ayak izini düşürürsünüz. Bu kesinlikle tartışmanın bir parçası” dedi. “Yalnızca atmosferdeki gaz yoğunluğunu anlamak değil, ekolojiyi, niş ekolojisini ve geniş ekosistem ekolojisini de biraz anlamak gerekir. Sanırım birçok insan bu konularda kayboluyor.” Simbiyotik ilişki ve tarımsal zincir Yazar ve çiftçi Jamie Blackett, Manzano’nun görüşlerini paylaştığını belirtti ve “doğal bir süreç olan her şeyin olabildiğince teşvik edilmesi gerektiğini” söyledi. “Otlayan sığırlarla, dışkılarında yaşayan böcekler ve bu böcekleri yiyen kuşlar arasında simbiyotik bir ilişki var. İnekler olmazsa tezek olmaz, tezek olmazsa böcek olmaz, böcek olmazsa kuş olmaz. İşleyiş böyle” şekinde konuştu. Blackett, kendi çiftliğinin henüz net sıfır hayvancılık kurallarından doğrudan etkilenmediğini, ancak “her zaman bir tehdit olduğunu” ifade etti. İklim Değişikliği Komitesi Sözcüsü ise yedinci karbon bütçesinde hükümete, “çiftçilere ve arazi yöneticilerine ormanlık alan oluşturma, turbalıkları restore etme, biyoenerji ürünleri ve yenilenebilir enerjiye yönelme gibi faaliyetlere geçmeleri için teşvik sağlanması ve engellerin kaldırılması” çağrısı yaptıklarını hatırlattı. Raporda ayrıca, “ürün ve hayvan yönetiminden kaynaklanan salınımları azaltan tarım uygulamaları ve teknolojileri için kamu fonunun uzun vadede güvence altına alınması” önerildi.