Washington’a uzatılan zeytin dalı, altının ağırlığına yenildi

Okuma Süresi: 5 Dakika
Washington’a uzatılan zeytin dalı, altının ağırlığına yenildi
Doviz.com
05.08.2025 08:52

1 Ağustos 1291’de İsviçre’nin temellerinin atıldığı efsanevi yemin “Rütlischwur”un yıldönümünde gökyüzünü aydınlatan coşkulu havai fişekler henüz dağılmamışken, geceye gölge düşüren haber Washington’dan geldi

Donald Trump, İsviçre’nin Amerika’ya yaptığı ihracata yüzde 39 oranında gümrük vergisi uygulayacaklarını ilan etti. Tüm ülkeyi şaşkınlığa uğratan bu duyuru, bağımsızlığıyla tanınan İsviçre için yalnızca ekonomik bir tehdit değil, aynı zamanda siyasi bir sorgulamanın da başlangıcı oldu.

Şok kısa sürdü; çünkü İsviçre hükûmeti daha dört gün bile geçmeden, 4 Ağustos’ta iş dünyasının temsilcileriyle kapsamlı bir kriz toplantısı yaptı ve Amerika Birleşik Devletleri’ne daha cazip bir teklifle gitmeye karar verdi. Olaylara yaklaşımları soğukkanlı, stratejileri ise alışıldık şekilde netti.

Washington’a uzatılan zeytin dalı, altının ağırlığına yenildi

İsviçre müzakerelere Avrupa’dan önce başlamış, adımlarını hızlı ve kararlı atmıştı.

Bern’in sunduğu teklif, detaylarında Avrupa Birliği’nin önerisinden çok farklı değildi; ama İsviçre tarafının ifadesiyle, “Teklifimiz Avrupa Birliği’ninkinden çok da farklı değildi.”

Bu pakette, Amerika’ya yeni yatırımlar yapılacağına dair sözler, Avrupa’ya kıyasla daha düşük gümrük oranları, tarımda belirli esneklikler ve özellikle Amerikan iş gücünü desteklemeye yönelik üretim eğitimi programlarında işbirliği gibi unsurlar yer alıyordu.

İsviçre'nin elini daha fazla açması teknik olarak mümkün değildi; çünkü sanayi mallarındaki gümrük vergilerini çok önceden sıfırlamış, üstüne üstlük para birimi olan İsviçre frangı, The Economist’in Big Mac endeksine göre yaklaşık yüzde 50 oranında aşırı değerlenmiş durumda kalmıştı.

Dolayısıyla, Amerika’yı tatmin etmek için atılabilecek adımlar sınırlıydı, çünkü makroekonomik gerçekler çok daha ağır basıyordu.

Peki neden işe yaramadı bu öneriler? Çünkü sorun, aslında teklifin içeriğinden çok, rakamlarda gizliydi.

İsviçre’nin Amerika ile olan dış ticaret fazlası, Trump’ın ticaret politikaları açısından adeta kırmızı kart anlamına geliyordu.

2024 yılında İsviçre, Amerika’ya 48 milyar Amerikan Doları daha fazla ihracat yaptı; bu rakam ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 5’i demekti.

Trump’ın bu fazlaya bakış açısı, diplomatik nezaketten oldukça uzaktı: “Amerikalılardan para çalıyorlar” diyerek, meseleyi ekonomik dengenin ötesine taşıyan bir söylem benimsedi.

İşin ilginç yanı ise, İsviçre’nin 2025’in başında sergilediği performanstı; yılın yalnızca ilk üç ayında Amerika ile ticaret fazlası 54 milyar Amerikan Dolarına fırladı.

Neyse ki, Trump değerlendirmesini bu çeyrek değil, 2024 yılı üzerinden yaptı da gerginlik şimdilik daha fazla tırmanmadı.

Altın güvenli liman oldu ama siyasi zemini salladı

Ekonomik dengenin bu denli bozulmasının altında yatan nedenlerden biri de yine Trump’ın kendisiydi.

Başkan göreve geldikten sonra Amerikan ekonomik politikasına dair belirsizlikler tırmanmış, küresel yatırımcılar belirsizlikten kaçarken İsviçre altınına yönelmişti.

Zaten dünya altın rafinajının yaklaşık üçte birini tek başına gerçekleştiren İsviçre, bu alandaki gücünü yıllardır sürdürüyordu.

Normal şartlarda her yıl yaklaşık 4,5 milyar Amerikan Doları değerinde altını Amerika’ya ihraç eden İsviçre, 2024 yılında bu rakamı neredeyse üç katına çıkararak 12,5 milyar dolara ulaştırdı. Dışarıdan bakıldığında devasa bir sektör gibi görünse de, altın işleme endüstrisinde yalnızca 1.000 kişinin çalışıyor olması, bu hacmin istihdam açısından pek de sürdürülebilir bir katkı sunmadığını gösteriyordu.

Altın ticareti hacim olarak büyük olsa da, net ihracat değerleri çok daha küçük kalıyordu çünkü İsviçre, aynı zamanda 100 milyar Amerikan Doları tutarında altın ithal etmişti. Kaldı ki, Amerika altın ithalatına vergi uygulamıyor ve Trump’ın altına olan kişisel ilgisi düşünüldüğünde, bu metale özel bir tarife getirilmesi beklenmiyordu.

Mesele sadece altınla da sınırlı değildi. İsviçre’nin ilaç endüstrisi, özellikle 2024’te Amerika’ya gönderdiği 35,5 milyar dolarlık ihracatla dikkat çekmişti. Trump yönetimi bu alanda da sesini yükseltti. Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’in ifadesiyle, “İlaçları kendi ülkemizde üretmek istiyoruz.”

Bu açıklamaların hemen ardından Trump, İsviçre’nin dev ilaç firmaları Novartis ve Roche’un da dahil olduğu 17 uluslararası şirketin üst yöneticilerine mektuplar gönderdi. Mesaj oldukça açıktı: “Fiyatların, karşılaştırılabilir ekonomilerdeki en düşük seviyelerle uyumlu hale getirilmesini istiyoruz.”

Üst düzey bir İsviçre yetkilisi, yaşananları şöyle aktardı: “İlaç sektörüne mektuplarını göndermesinden yirmi dakika sonra başkanla sert bir telefon görüşmesi yaptığımızın tesadüf olduğunu düşünmüyorum.” Neyse ki, Amerika’nın küresel ilaç politikası hakkında kararlar netleşene kadar bu ürünlere gümrük vergisi uygulanmayacaktı.

Tarifeler yalnızca rakam değil, siyasi yansımaları da büyük

Altın ve ilaç sektörünün şimdilik dışarıda tutulması sayesinde, İsviçre'nin toplam ihracatında ortalama gümrük vergisi oranı yüzde 12 gibi daha katlanabilir bir seviyede kaldı. Ancak bu iki kalem dışında kalan tüm ürün gruplarında yüzde 39’luk yüksek vergi oranı geçerli olmaya başladı ve bu durum özellikle lüks tüketim, yüksek teknolojili makineler ve özel üretim sanayi ürünleri ihraç eden firmaları doğrudan etkiledi.

Örneğin Starbucks’ın kahve makinelerini tedarik eden Thermoplan firması, bu yükten kurtulmak adına bir Amerikan şirketiyle ortaklık kurma seçeneğini ciddi şekilde masaya yatırmaya başladı. UBS Bankası’ndan ekonomist Daniel Kalt’a göre, “Firmalar arasında çok geniş bir tepki yelpazesi var. Kimileri fiyatlarını artıracağını söylüyor, kimileri Amerika’dan gelen siparişlerinin yarısını çoktan kaybetti.”

Bu tarifelerin mevcut haliyle yürürlükte kalması, İsviçre ekonomisinin kısa vadede hafif bir resesyona girmesiyle sonuçlanabilir. Yine de ülkedeki genel beklenti, müzakerelerin başarılı sonuçlanacağı ve bu yüksek oranların düşürüleceği yönünde.

Mesele yalnızca ekonomik de değil aslında. Amerika tarafından bu şekilde dışlanmak, ülkenin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini de doğrudan etkileyen siyasi bir kırılma yarattı. Çünkü İsviçre, şu sıralar Avrupa Birliği ile yapılan geçici anlaşmalar yerine, daha kapsamlı ve kalıcı bir iş birliği paketinin oylanacağı bir referanduma doğru ilerliyor.

Avrupa karşıtı söylemler bu zamana kadar “biz tek başımıza da ayakta kalırız” çizgisindeydi. Ancak Trump’ın tarifeleri bu anlatıyı zedeledi. Daniel Kalt’ın da söylediği gibi: “Artık yalnız kalmanın işe yaramadığı, onların anlatısının çökmekte olduğu görülüyor.”

Ve belki de bu, Rütlischwur’da edilen 700 yıllık yemin kadar kadim bir dersle örtüşüyor: Bağımsızlık kıymetlidir, ama dayanışma olmadan uzun sürmez.

REKLAMI KAPAT X