Hazine eski Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez, Trump ve Melania Trump’ın çıkardığı kripto paraların kısa sürede milyarlarca dolarlık bir değere ulaşmasını ve bu gelir modelinin tarihsel bağlamda "senyoraj" kavramıyla ilişkisini detaylı şekilde ele aldı.
Hazine eski Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez, kendisine ait blogunda kaleme aldığı, "Trump Coin ve Senyoraj Geliri" başlıklı yazıda, yemin ederek ABD Başkanlığı görevine başlayan Donald Trump'ın kendi adına çıkardığı Trump Coin ve bu bağlamda senyoraj kavramı üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu.
Eğilmez, bu gelirlerin etik ve yasal boyutlarına dikkat çekerken, değişen piyasa tepkileri ve ahlak anlayışlarını da kapsamlı bir şekilde değerlendirdi. Eğilmez, Trump’ın başkanlık ünvanı olmadan bu ölçekte bir başarıyı elde edip edemeyeceğini sorguladı.
Eğilmez’in konuya ilişkin paylaşımı şöyle oldu:
“Trump, kendi adına bir kripto para (Trump Coin) çıkardı. Bu kripto paranın fiyatı birkaç saatte hızla yükseldi ve toplam değeri milyarlarca dolara ulaştı. Ardından eşi Melania Trump da kendi adına bir kripto para (Melania Coin) çıkardı ve o da inanılmaz hızla değer kazandı. Bu işlemler sonucu Trump ailesi servetlerine milyarlarca dolar servet kattı.
Para basma yetkisine senyoraj, paranın üzerinde yazılı olan değeriyle gerçek değeri arasındaki farka da senyoraj geliri deniyor. Merkez Bankası 100 liralık banknotu 10 liraya mal etmişse bu paradan elde edilecek senyoraj geliri 90 lira olmaktadır. Orta çağda senyör ya da lordların kendi adlarına para basma hakkı vardı. Dolayısıyla paranın üzerinde yazılı değerle gerçek değeri arasındaki fark bu senyörlere veya lordlara kalıyor o nedenle bu gelire senyoraj (senyörlük) geliri adı veriliyordu. Zaman içinde para basma yetkisi devlet tüzel kişiliğine geçti ve senyoraj geliri de devlete kalmaya başladı. Tarihsel gelişim sürecinde devletler kâğıt para basma yetkilerini (bu yetkiyi kötüye kullanmamak adına) özerk ya da bağımsız merkez bankalarına devrettiler. Böylece senyoraj geliri kâğıt paraları basan merkez bankaları tarafından elde edilir oldu. Bununla birlikte devletin verdiği yetkiyle para bastığı için Merkez Bankası’nın senyoraj geliri dolayısıyla elde ettiği kârı Hazine’ye devretmesi genel kural olarak kabul edildi. Bir başka ifadeyle devlet, para basma imtiyazını merkez bankasına devretmiş olsa da kendi adına basılan paradan senyoraj gelirini almaya devam ediyor.
Kripto paralar, adında para ifadesi olsa da aslında tam anlamıyla para olarak kabul edilmiyor. Bir şeyin para olarak kabul edilmesi için üç işlev görmesi gerekiyor:
(1) Alış verişlere aracılık etmek,
(2) Değer ölçüsü işlevi görmek
(3) Değer saklama işlevi görmek.
Kripto paralar paranın bu üç işlevinden yalnızca üçüncüsünü (değer saklama işlevi) görebildiği için para olarak kabul edilmiyor. Buna karşılık bir senyoraj geliri sağladığı da açık. Para, senyoraj gelirini devlete bırakırken kripto paralar senyoraj geliri benzeri kazancı bu paraları çıkaranlara bırakıyor.
Buradan hareketle Trump ve Melania’nın çıkardıkları kripto paralarla elde ettikleri gelirin tam olarak senyoraj geliri olmasa bile ona çok yakın bir gelir kalemi oluşturduğunu söyleyebiliriz. Buradaki kritik soru şudur: Eğer Trump, ABD Başkanı seçilmeseydi böyle bir kripto para çıkardığında böylesine büyük bir gelir elde edebilir miydi? Bu sorunun yanıtlanması spekülasyon alanına girer ama eğer bir spekülasyon yapmak gerekirse söz konusu unvan olmasa bu kadar büyük bir gelir elde edilmesinin söz konusu olamayacağını düşünüyorum.
Amerikan yasalarında bu konuda yasal bir düzenleme olup olmadığını bilmiyorum. Kamu görevine gelenlerin servet ve gelirlerinin yönetimini, görevde bulundukları sürece kayyuma devretmek zorunda olduklarına ilişkin bir bilgi var hafızamda. Bu bilgiyi hızlıca araştırdım ama bir sonuca ulaşamadım. Bu durumda Trump’ın bulunduğu konumu kullanarak senyoraj geliri benzeri bir gelir elde etmesi yasa dışı mı değil mi bir şey söyleyemeyeceğim. Ama bu davranışın etik olmadığını söylersem sanırım yanılmış olmam. Bulunduğu makamın verdiği özel durumu kullanarak çıkar elde etmek etik bir davranış olarak kabul edilmese gerek.
Dünya öylesine tuhaf bir duruma geldi ki suç nedir, ahlâk nedir, etik ile ahlâk arasında bir fark var mıdır, bunların sınırı nerede başlar nerede biter gibi soruların yanıtlarını bundan bir süre önceye kadar çok daha rahat verebilirken bugün tereddütler içinde kalabiliyoruz.
Yirmi birinci yüzyıla gelinceye kadar piyasalar bu konulara çok daha hassas yaklaşır ve net tepkiler verirdi. Şimdilerde ya hiç tepki vermiyor ya da çok cılız ve kısa vadeli tepkiler veriyor. Bu da bize etik anlayışların değiştiğini “benim kazancıma dokunulmadığı sürece beni ilgilendirmez” aşamasına geçildiğini gösteriyor. Eskiden gelişme yolundaki ülkelerde sistemi esir almış buna karşılık gelişmiş ekonomilerde ender ortaya çıkan ahbap çavuş kapitalizmi ve ahbap çavuş demokrasisi yirmi birinci yüzyılda küresel sistemin tamamını kuşatmaya başlamış görünüyor.
Yirminci yüzyılda hukuk dışı, ahlâka aykırı davranışlara tepki gösterilir, bunları yapanlar üst düzey yöneticiler, siyasetçiler ise piyasalar dalgalanılır ve bir süre durulmazdı. Bu yaklaşımların sonucunda o davranışlar ya düzeltilir ya da gerekiyorsa cezalandırılırdı. Yirmi birinci yüzyılda bu yaklaşımlar büyük ölçüde değişti. Hukukun, ahlâkın, etik anlayışların, piyasa tepkilerinin giderek zayıfladığı, bu davranışları sergileyenlerin değil, bu ilkelerden söz edenlerin pek de hoş karşılanmadığı bir döneme doğru yelken açmış ilerliyoruz.
Geriye baktığımda düşünüyorum da soğuk savaş falan vardı ama yirminci yüzyılın ikinci yarısı bayağı iyi bir dönemmiş.“